30 Kasım 2008 Pazar

30.11.2008 Metin Oktay Gelmeden Olmayacak

Ankara takımları ligin başına dert oldu…

Ankara’dan dört takım olur muymuş? Sanki gayri resmi olarak katıldılar lige. Alt liglerden mücadele ederek, yatırım yaparak gelen, yönetmelik gereği Süper Lig’i hak eden takımlar bunlar…

Ankaragücü 1910, Gençlerbirliği 1923 yılında kurulmuş. Biri 100. yılını kutlayacak, diğeri Cumhuriyet ile yaşıt.

B.B. Ankaraspor belediye takımı.

“Halkın parasıyla takım kurulur mu?”.

Bu Ankaraspor’un mu derdi? Sanki TMSF’ye devrolan kulüplerin parasını başkası ödüyor. Doğru olduğunu savunmuyorum ama yönetmelik izin veriyor onlar takımı kuruyor. Hata takımların veya emek veren futbolcuların değil, buna izin veren yönetmeliklerin.

Bugün Galatasaray’ın rakibi Gençlerbirliği Oftaş, yeni adıyla Hacettepe. Ankara’nın dördüncü takımı. Onlar da yetiştirdiği yetenekli gençlerden bir birlik oluşturmuş, hak etmiş gelmiş Süper Lig’e.

Metalist maçının hayal kırıklığı boş tribünlerden anlaşılıyordu. Takım şunu hala anlayamamış. Tribün affetmez…”Hep destek, tam destek” olmak için taraftar önce mücadele ister. Bu da Metin Oktay gelmeden olmayacak anlaşılan.

Maça gelince, Barış uzun zamandır Galatasaray’ın özlediği hareketliliği takıma kazandırdı derken Hacettepe on bir kişiyle dinamizmini sahaya yansıtarak bu işin bir kişiyle olmadığını hatırlattı.

De Sanctis’in kurtardığı akıl almaz top Hacette golünün habercisiydi. Tozo’nun gördüğü ilk kart biraz ucuz kaçsa da hak ettiği ikinci kartla takımını on kişi bıraktı.

Recep suskun Baros’tan yediği hatalı golden sonra konsantrasyonunu kaybedip hakemle ve tribünlerle uğraşmaya başladı. İkinci yarıya kendini toplamış olarak çıksa da Zoko’nun gereksiz yere sebep olduğu penaltı onun şanssızlığı oldu. Zoko üçüncü golde de ofsayt olan Servet’in üzerinden yaptığı asist ile Hacettepe ve tüm stad için maçı bitirmiş oldu.

Hakemler hakkında yazmak istemesek bile Süleyman Abay’ın penaltı pozisyonunda elle oynamayı doğru görüp sarı kartı yanlış oyuncuya göstermesi ilerleyen dakikalarda Hacettepe’nin dokuz kişi kalmasına sebep oldu. Bu hatalar maç başına ücret alan oyuncular için büyük haksızlık olmuyor mu?

Erdoğan Arıca’nın maç sonunda tepkisine sebep olan Lincoln de önce rakibe saygı göstermeyi öğrenmeli ki kendisi de hak ettiği saygıyı görsün.

Takıma özel teşekkür…

Japonya’da düzenlenen turnuvada Kıtalararası Şampiyon olan Galatasaray’ın “Engel Tanımayan” tekerlekli sandalye basketbol takımının başarısı gözlerimizi yaşarttı. Bizden de bir büyük “teşekkür” onlara…

Verdikleri mücadele, “Profesyonel” futbol ve basketbol takımlarına örnek olur umarız.

Güçlü Berk

24 Kasım 2008 Pazartesi

24.11.2008 Arda Gitmeli…

Arda’yı Arsenal almak istedi, Galatasaray “Hayır” dedi…

Ben bunu anlamadım. Elbette Arda çok yetenekli bir oyuncu ama Türkiye’den hiçbir takım 15 milyon sterlinden fazlasına oyuncu almaz, eğer John Benjamin Toshack teknik direktörleri değilse tabi…

Türkiye pazarı Avrupa için ucuz pazar. Pahalısını zaten Hollanda’dan, Belçika’dan, Fransa’dan alıyorlar. Hem de daha profesyonelini alıyorlar, aldıktan sonra taç nasıl atılır, nerede durulur öğretmekle uğraşmıyorlar…

Biz sanki her sene 35-40 milyon dolara üç beş oyuncu satıyor gibi davranıyoruz.

“Futbolcu Fabrikası” deniyor Galatasaray için,

Doğru da…

Pilot takım Beylerbeyi’nde gençler var…Örneğin İrfan Başaran var, Volkan Bekçi var, Erkan Ferin var…

Bir önceki PAF takım 2. lig de kirada…Erhan Şentürk var, Cafercan Aksu var, Mülayim Erdem var…

Şu anda oynayan PAF takım var…Cem Sultan var, Emre Çolak var, Murat Akça var…

Yani var da var… Futbolcu fabrikası çalışıyor; üretimde başarılı ama satışta başarısız. Elde stok fazlası oluşmuş. Üretiyorsun kullanamıyorsun. Arda’yı, Sabri’yi, Servet’i ve Mehmet Topal’ı bu teklifler geldiğinde satmalısın ki elindeki yeni değerleri de vitrine çıkarabilesin…

Hollanda bunu yapıyor. Ajax yapıyor, PSV yapıyor, AZ Alkmaar yapıyor. Biz yapmıyoruz çünkü Avrupa’da hedefler var, Süper Lig’de hedefler var. Sanki onların yok!

Peki Galatasaray şimdi o hedeflerin neresinde?

Arda’yı satmadı Şampiyonlar Ligi’ne mi kaldı?

Servet’i satmadı beş puan farkla lider mi oldu?

Satarsa kazanırız. Sadece para değil, prestij de kazanırız, yeni gençleri de kazanırız.

Yani Arda gitmeli…Galatasaray için, Türk futbolu için… Servet de gitmeli, Volkan Demirel de hatta İbrahim Toraman da, Selçuk İnan da…

Ama para karşılığı gitmeli, Ribery’i, Tuncay’ı, Emre’yi, Okan’ı, Aurelio’yu unutturmak için gitmeli…



Güçlü Berk

22 Kasım 2008 Cumartesi

22.11.2008 Mr. Piero

Skibbe takımı için takdir bekliyor…

Evet, takım oynadığı futbolla zaman zaman zevk veriyor ama en önemli maçlarda beklenen sonucu alamayınca taraftar mutlu olmuyor.

Örneğin Steau Bükreş ve Fenerbahçe maçları için ne diyecek Skibbe? Takdir-i ilahi mi?

Türkiye’de işler malesef böyle yürüyor.

Lider değilsen iyi futboldan bahsedemezsin.

Önce taraftar mutlu olacak, böylece yönetim mutlu olacak…

Sonuçta teknik direktörün kafası rahat olacak.



Maçın Ankara’dan uzak olduğu kadar suni çimden de uzakta başlaması iki takım adına da avantajdı ama Galatasaray maça yine o deplasman donukluğuyla başladı.

Aykut Kocaman’ın yarattığı dengeli Ankara ekibine istediği oyunu kabul ettiremedi.

Hakan Balta Ayhan’ın, Ayhan da Lincoln’ün yerinde oynayınca kendi bölgelerinde gösterdikleri performanstan uzak kaldılar.

Galatasaray ikinci yarıda da beklenen oyununu oynayamayınca deplasman fukaralığı devam etmiş oldu…



Tartışmalı pozisyonlara gelince, onları Piero halleder.

Bilmeyenler için; Piero İsrail’in geliştirdiği bir yazılım.

Yanlış anlaşılmasın adamlar savunma sanayileri için geliştirmiş.

Hedeflerin koordinatlarını belirliyorlar.

Bizde “Mr. Piero” futbolcunun kaç santimetre ofsaytta olduğunu veya topun çizgiyi geçip geçmediğini belirliyor...

İsrail’den alınması gündemde olan insansız uçak “Heron”ları da yakında tribün semalarında görürseniz şaşırmayın.

Heron’lar “tribün terörü” için de kullanılabilir mi acaba? En azından ofsayta oranla daha önemli bir problemi çözebilir…



Güçlü Berk

20 Kasım 2008 Perşembe

20.11.2008 Eksikleri Gördük mü?

Fatih Terim basın toplantısında “önemli olan eksiklerimizi görmek” dedi.

Biz yıllardır hazırlık maçlarında eksiklerimizden başka bir şey görmek için bekledik. Avusturya’da bu azap sona erdi mi, bunu ileride göreceğiz.

Peki neler eksik?

İspanya maçında oynayacak oyuncular eksik…

Örneğin sakatlardan Arda eksik, Semih eksik…

Yine yediğimiz gole kadar ciddiyet eksik…

Formada “kırmızı” eksik…

Uzun zamandır sahaya giren seyirci eksikti, onu bu maçta çözdük…

Sahaya ilk giren vatandaşın taşıdığı “kırmızı” bayrakla formadaki eksiği de hallettik diyelim…

Peki ciddiyet eksikliği? İşte ona bir çözüm bulmak lazım.

Maçın başındaki halimize bu defa bahane bulmak kolay; Avusturya Federasyonu bize jest yaptı. Avrupa Şampiyonası’nda Hırvatistan’ı penaltılarla elediğimiz unutulmaz maçta kullandığımız soyunma odası ve yedek kulübesini kullanmamıza izin verdi.

Bizimkiler bu jesti karşılıksız bırakmayıp o günleri hafızalarında canlandırırken ilk golü yedi. Aurelio hem takımı hem bizi bu rüyadan uyandıran adam oldu.

Devamı bildik “geri dönüş” senaryosu…

İspanya’da işimiz “geri dönüş”lere kalır mı bilinmez ama bu uyur gezer halimiz sürerse, orada göreceğimiz eksiklerimizi bir daha unutamayız…



Güçlü Berk

18 Kasım 2008 Salı

18.11.2008 Tombaladan Yabancılar

Futbolda yaşadıklarımıza benzer sıkıntıları basketbolda da yaşıyoruz. Beko Basketbol Ligi medyamızda hemen İspanya ACB Ligi ile karşılaştırılıyor. İtalya, Rusya ve Yunanistan gibi ligleri geride bırakmışız bile. Peki oynanan oyun bu iltifatı hak ediyor mu?

Euroleague temsilcilerimizden Fenerbahçe Ülker istikrarlı yapısı ile ligin 1. Çinko yapan en iddialı takımı konumunda olsa da, Skibbe Galatasaray’ın başında nasıl görünüyorsa, Green’de parıldayan Fenerbahçe Ülker’in sönük ampulü gibi kalıyor. Milli Takım’ın 2010 Tanjevic projesine odaklanıyoruz, gençleri kazanıyoruz derken önceki yıllarda NBA Draft’ı için adı geçen Hakan Demirel 2 dakika süre bulabilirse kendini şanslı sayıyor. Tanjevic 2010’a bizi mi yoksa Preldzic ve Vidmar’la Slovenya’yı mı hazırlıyor anlaşılmıyor.

Efes Pilsen geçen yıl David Blatt ile yeni yapılanmaya girişmişken bu sene yine Efes ekolünden eski hocasıyla geçmiş günlerini arıyor ve ligini saymadığımız Rusya’nın CSKA Moskova’sına antrenman yaptırıyor.

Tecrübeli denen “orta yaşlı” Galatasaray Cafe Crown tüm yabancılarını yeni taşlarla kartına dizmişken, Strickland başka bir torbadan gelmişe benziyor. Eurocup’ta Buducnost 21 yaş ortalamasıyla “dolar” değil “mücadele” değerinin önemini gösteriyor.

Beşiktaş Cola Turka’nın durumuna söyleyecek söz bulamazken Türk Telekom yılların istikrarı ile bizi yalancı çıkarmaya çalışarak 2. Çinko’yu hak ediyor.

Banvit lig tarihinin en değerli taşlarından Tab Baldwin ile yakaladığı karizmayı tekrar kazanmaya çalışırken Bandırma seyircisi de hala göz kamaştırıyor. Tab Baldwin demişken o dönem yardımcılığını yapan Erdem Can, Yeni Zelanda teknik ekibi ile Dünya Kupası’nda boy göstermiş ve Milli Takım’ımızla bu turnuvalara gidenler dışındaki ilk isim olmayı başarmıştı. Daha sonra yine Olympiakos ve Panathinaikos’lu ligini beğenmediğimiz Yunanistan’ın PAOK takımına transfer olunca yeni bir değer kazanıyoruz diye de ümitlenmiştik. Ancak B.B.L.’nin kalibresi ağır basmış olacak ki genç Erdem Can şu anda 2. ligde Genç Telekom’da kariyerine devam ediyor.

Sonuçta takımlarımız “yabancılar torbasından” taş çekmeye devam ederken bir türlü “tombala” diyemiyoruz. Hakan Demirel, Erdem Can ve başka bir çok Türk değerini o çok değerli ligimize katamıyoruz ama yıllardır beklediğimiz 2010 projesinde başarı bekliyoruz. “O” torbaya 3+2 taşların yerine yerli taşları atmadığımız sürece “tombala” demek için daha çoook proje bekleriz, nesilleri ziyan ederiz…



Güçlü Berk

16 Kasım 2008 Pazar

16.11.2008 Sami Yen’de Standart Gece

Standart bir Ali Sami Yen karşılaşmasının ötesine geçemeyen maçta Galatasaray kendisi için önemli olan üç puanı yine usta ayaklarıyla kazandı. Maç o kadar standarttı ki yayıncı kuruluş bile tekrar pozisyonlarında oyuncular ve hakemin mimiklerini göstermeyi tercih etti.

Maç içindeki görüntülerden en ilginci Servet’in cellat maskesiydi. Belediye otobüsü ile maça gidip gelmesiyle isim yapan İ.B.B.’nin Sami Yen’e galibiyeti düşünmeden gelmiş olması Servet’in korkutucu görüntüsüne gerek kalmadan Galatasaray savunmasına rahat bir maç oynattı. Cim Bom’u rahatlatan gol ise ceza sahası güreşlerinde ilk devreyi kazanan Bebbe’nin Kewell’ı elinden kaçırmasıyla geldi. Lincoln standart şovunu bu defa golle bitirerek skoru belirledi.

Galatasaray yine bir ruh çağırma seansı havasında Metin Oktay döneminin forma kombinasyonuyla çıkmıştı maça. Artık bu Metin Oktay ve 2000 ruhunu çağırmayı bırakıp kendileri bir ruh yaratsa taraftar da rahat edecek futbolcular da.

Hakemlere gelince performansı arttırması için sezon başında tasarlanan yeni formalarla sahada yerlerini almışlardı. Enselerine isimlerinin yazılması performanslarını ne kadar arttırdı tartışılır ama tanıtımda çorapla fotoğrafları yayınlanan bu maçın hakemi Selçuk Dereli’nin otoritesini tekrar kazanması uzun sürecek gibi görünüyor.

90 dakikada can sıkan olay ise genç Arda’nın kalp ritmi bozukluğu sebebiyle hastaneye kaldırılmasıydı. Sporcular arasında yaşanan kalp problemleri 2003 yılında Marc-Vivien Foe’nun maç esnesında hayatını kaybetmesiyle dünyanın gündemine, Ümit Özat ile de Türkiye’nin gündemine gelmişti. Bu kadar yoğun maç temposuna federasyonlar bir çözüm bulmayı düşünmüyorsa, teknik direktörlerin oyuncuları bazı maçlarda dinlendirmesi yeni acıların önüne geçebilir. Arda’nın futbol hayatı sona ererse bunun sorumluluğunu alacak bir kurum biliyor musunuz Türkiye’de…



Güçlü Berk

15 Kasım 2008 Cumartesi

15.11.2008 ultrAslan

Bir protesto bildirisi yayınladı ultrAslan…“Bizlere yıllardır Kadıköy mağlubiyeti yaşatan futbolcularımıza, teknik ekibimize ve yönetimimize karşı tavrımızı bugün ki (13.11.2008) Kayserispor maçından önce futbolcularımızı tribünlere çağırmayarak ve maçın ilk beş dakikasın da oturma eylemi yaparak sessiz bir şekilde protesto ettik.” diyorlar giriş cümlesinde.

“Oynadığımız maç herhangi bir lig maçından ibaret olabilir ama ezeli rekabetin önemini anlayın. Bu maçların onur savaşı olduğunu ve Fenerbahçe’nin bizim en büyük rakibimiz olduğunu asla unutmayın.” diyerek devam etmiş ultrAslan. Lig maçları “herhangi bir maç” Fenerbahçe maçı “onur savaşı” oluvermiş bu bildiride.

Derwall bir röportajında “Bu kadar çok öpüşmeye gerek yok, el sıkışmak yeterli” demişti. Türk’lerin her türlü heyecanını, sevincini, üzüntüsünü en aşırı şekilde yaşadığını söylemişti.

Bir maç sonucuyla futbolcuları, teknik adamları, yöneticileri bu kadar organize şekilde “öpen” ultrAslan’ın aklı Steau Bükreş maçından sonra neredeydi acaba? Yoksa o da Şampiyonlar Ligi maçı olduğu için “herhangi bir lig maçı” mıydı? Asıl başarısızlık hala Bükreş’in çimlerini sularken bu Kadıköy takıntısı nedendir?

Galatasaray son 10 sezonda Kadıköy’de galibiyet alamasa da, bu sezonların 6’sında şampiyon olmuş. Eğer böyle devam edecekse ben Kadıköy’de bir 10 sene daha yenilmeye razıyım.

“Onur Savaşları” diyerek hemen herkesi öpmeden önce biraz kendimizi tartıp el sıkışsak, yılların başarılarını deplasmanda alınacak “o” galibiyetin gölgesinde bırakmasak daha iyi destek vermiş olmaz mıyız?



Güçlü Berk

15.11.2008 Tek Yol Devrim

Galatasaray, kulübün ve hatta Türk Futbolu’nun en büyük devrimini Jupp Derwall’i boğaz manzarasıyla kandırıp İstanbul’a getirerek gerçekleştirmişti. Derwall’li Galatasaray’ın şampiyon olduğu 86-87 sezonundan önce, Federasyon’un lig olarak saymadığı ama her ne hikmetse Beşiktaş’ın şampiyonluklarını saydığı iki seneyi de katarsak; Fenerbahçe’nin 11, Beşiktaş’ın 7 ve Galatasaray’ın da Trabzonspor’la birlikte 6 şampiyonluğu vardı. Derwall ile başlayan, devrim sonrası dönemde ise Galatasaray 11, Fenerbahçe 6 ve Beşiktaş ise 5 şampiyonluk kazandı. Derwall’in Türkiye Anıları isimli kitabında geçen tüm isimler bu yıllarda gerek teknik direktör gerek başkan olarak kulüpte görev aldılar. Belki tasarlanmış belki de kendiliğinden gelişmiş olan bu proje Galatasaray’a 2000 yılında, o zamanlarda hayal bile edilemeyen UEFA Kupası’nı da getirdi.

Bugün Galatasaray’ın 110 milyon dolar üzerindeki değeriyle Turkcell Süper Lig’in en değerli takımı olduğu gazetelerde yazıyor. Hiç bir haberde belirtilmese de bu değerler transfermarkt.de internet sitesinden alınmış oyuncu bonservis bedellerinin toplamıdır. Galatasaray ligin en değerli takımı olabilir ama bu rakama ulaşmasının bir sebebi de diğer “büyük” Türk takımları gibi yaşı 30’u geçmiş eski Avrupa yıldızlarına değerlerinin üzerinde paralar ödemesidir. Aynı sitede Roberto Carlos’un 5.000.000€, ve Nonda’nın 5.250.000€ göründüğünü de belirtelim. Ben şahsen şu anda Roberto Carlos veya Nonda’nın bonservisi için bu paraları verecek “aklı başında” bir futbol yöneticisi olduğunu düşünmüyorum.

Değerini kendi cebinden şişiren Galatasaray’da artık yeni bir “Devrim” zamanı gelmiştir. Bu “Devrim”den kastım asla bugünlerde ismi geçen Lucescu değildir. Nantes maçının son 10 dakikasında oynanan meşhur “al gülüm ver gülüm” oyunu, Lucescu ismini duyunca her futbol düşkünü Galatasaray’lı gibi benim de tüylerimin diken diken olmasına yetiyor. İkiliyi karşılaştırınca, Skibbe’nin Galatasaray’a gelmesine yol açan Leverkusen maçında ev sahibinin oynadığı, hepimizi mest eden futbol Lucescu’yu zaten gölgede bırakıyor. Burada bahsettiğim zaten bir antrenör devrimi değil bir anlayış devrimidir.

Bu devrim hangi teknik adamları, hangi futbolcuları, hangi yöneticileri ve hatta hangi taraftar gruplarını yerinden eder bilemem ama giderek “Fenerbahçeleşen” Galatasaray’ın kendini geliştirmesi için “Tek Yol Devrim”dir.



Güçlü Berk

5 Kasım 2008 Çarşamba

05.11.2008 Dünya Derbisi

İstanbul’da bir sonbahar akşamı başkanın telefonu çaldı...

-Maça hazır mısınız başkanım?

-Ooo selam başkanım, sizin maça her zaman hazırız biz. Alex ve emre’yi bizim maça sakladığınızı okuyordum ben de şimdi, götürmemişsiniz İngiltere’ye.

-Siz de Kewell’ı saklamıyor musunuz? Zaten şu angarya Şampiyonlar Ligi maçı da olmasaydı daha iyiydi. Ben aslında PAF takımı gönderelim istiyordum ama bizim ihtiyar çok karşı çıktı. “Kariyerimle oynamayın” dedi. Ne kariyeri varsa? Daha ilk defa bir “Dünya Derbisi’ne” çıkacak.

-Aslında haklısın. Ben de UEFA Kupası maçına bizim su topu takımını mı yollasam diyorum. Onlar Avrupa’da daha başarılı (gülüşmeler). Ben de bizim delikanlıya anlattım bu maçı, öyle Bundesliga’ya benzemez dedim, adı üstünde “Dünya Derbisi” dedim. Bizimkinin de hiç tecrübesi yok ki bu “Dünya Derbisi” için. UEFA maçı önemli değilde hafta sonu kaybederse bavulları toplar artık.

-İddaa da ben Benfica’ya oynadım, alınmazsın umarım. Arsenal’i de ekledim kupona, bizimkiler duymasın. Ama “Dünya Derbisi” banko bizim, şimdiden söylemiş olayım.

-Başkanım ben ikimizin de Avrupa maçlarına üstü oynadım geçtim. Oranı daha iyi. Hafta sonu başka kupon yapacağım. Şu maçtan bir dönelim konuşuruz tekrar.

-Neyse Pazar günü görüşürüz artık kendine iyi bak, maç için de başarılar diliyorum

-Benfica maçı mı?

-Benfica?... Yok hafta sonu oynayacağımız “Dünya Derbisi” için.

-Sağol başkanım ben de size başarılar diliyorum...

Bu elbette hayali bir görüşme ama iki takımın da hatta tüm memleketin şu anki bakış açısını yansıttığını düşünüyorum. Takımlar “Dünya Derbisi’ne” hazırlanırken Avrupa Kupaları angarya görülüyor, oyuncular dinlendiriliyor, anketler hafta sonu oynanacak maç için hazırlanıyor, gazete köşelerinde şimdiden taktikler, maçı kazanma şifreleri veriliyor. Hiç bu kadar umursamaz olunmamıştı Avrupa’ya karşı. İki tarafta da mağlubiyetler şimdiden kabullenilmiş, “Dünya Derbisi’ne” konsantre olunuyor. Avrupa Kupaları’nda alınacak galibiyet mi? O da yanlarına kar kalır ama mesele o değil, mesele “o” maç. “O” maçın sonucuna göre teknik direktörlerden biri gönderilirse buna şaşıracak kimse var mı peki aramızda? Zannetmiyorum. Ligin ikinci yarısında Avrupa Kupaları’nda mücadelesine devam eden olur mu bilmiyorum ama ikinci yarıda da oynanacak olan bir maç zaten o Avrupa’yı değersiz kılmaya yetecek. O maç ise sezonun sonu yaklaştığı için sınıf atlamış olarak çıkacak karşımıza. “Yüzyılın Derbisi” olacak yine her yıl (!) olduğu gibi. Bu hafta oynanacak Avrupa Kupası maçları mı? Onlardan bahsetmeye ne gerek var, zaten bu yarışma da hafta sonu oynanacak “Dünya Derbisi” için değil mi?

Güçlü Berk