31 Ağustos 2010 Salı

FIBA 2010’da dördüncü gün son maçlar…

C Grubu

Türkiye 76 – 65 Yunanistan

Maçın ilk dakikasından itibaren baskılı ve arzulu oynadık. Sezar’ın hakkı Sezar’a. Tanjevic anlamsızca uyguladığı rotasyondan vazgeçmiş gibi görünüyor, iyi oynayan daha uzun sahada kalıyor. Takımın zorlandığı anlarda mola alıyor. Turnuva için beklediğimiz mucize bu olabilir mi diye düşünmeden edemiyor insan. Aman nazar değmesin…

Kerem Tunçeri bugüne kadar edindiği tüm tecrübesini sahaya koydu. Gerekli yerlerde oyunu yavaşlatarak takımı sakinleştirdi. Schortsanitis’in 8 dakika kala beşinci faulü almasıyla pota altında da nispeten rahatlayan milliler son 4 dakikada biraz bocaladı. Bu dakikalarda Yunanistan hücum organizasyonlarında basit hatalar yapınca farkı daha fazla kapatmayı başaramadılar. Tüm oyuncuların çok iyi mücadele gösterdiği karşılaşmada 26 sayıyla oynayan Ersan İlyasova kuşkusuz maçın adamıydı. Kerem Gönlüm’ün ise savunmadaki performansı alkışlanmaya değerdi.

Önemli bir galibiyetti ama bunun sadece bir grup maçı olduğunu unutmamak lazım. Darısı önümüzdeki maçlara…

D Grubu

İspanya 73 – 76 Litvanya

D Grubunun önemli maçıydı ve turnuvanın favorilerinden İspanya ikinci mağlubiyetini alarak herkesi şaşırttı. Bütün maçı önde götüren İspanyollar son bir dakikada Kleiza’nın etkili oyununa teslim oldular.

Türkiye 65-51 Yunanistan

Türkiye 65-51 Yunanistan
3. çeyrek sonu...
by GB

Türkiye 41-39 Yunanistan

Türkiye 41-39 Yunanistan (ilk yarı sonucu)

FIBA 2010’da dördüncü gün maçları…

C Grubu

Rusya 72 – 66 Fildişi Sahilleri

Rusya sıralamadaki yeri için önemli olan maçta 22 top kaybı yapmasına rağmen aldığı 41 ribaundla zor da olsa kazanmayı bildi…

Porto Riko 84 – 76 Çin

Porto Riko Çin’I yenerek ilk galibiyetiyle 4. Sıraya çıktı. Kazananın yine ribaundlarda büyük üstünlük kurduğunu görüyoruz. (44-26)

D Grubu

Y. Zelanda 108 – 76 Lübnan

Boynuz kulağı geçti. Aynı zamanda Darüşşafaka’nın da antrenörlüğüne devam eden Vucinic, eski hocası Tab Baldwin’in takımı Lübnan’I rahat bir oyun sonunda 32 sayı farkla devirerek turnuvadaki ilk galibiyetini aldı.

Fransa 68 – 63 Kanada

Baştan sona çekişme içinde geçen maçta son 2:45’e 59 – 60 önde giren Kanada kalan sürede sadece 3 sayı bulabilince tecrübeli Fransa son hücumlarda bulduğu sayılarla 3. Galibiyetini aldı.

Bugün biz de KIRMIZIyız...

Bugün Sinan Güler'in önerisiyle her yer kırmızı olsun...

http://sinanguler.com/30-agustos-zafer-bayrami/

FIBA 2010’da üçüncü gün maçları…

A Grubu

Ürdün 69 – 112 Sırbistan

Sırbistan Ürdün karşısında rahat bir galibiyet elde etti. Cezası biten Teodosic maçı 7 sayı 7 asist ve 2 ribaundla bitirdi. Sırbistanda tüm oyuncular on dakikanın üzerinde süre alırken Savanovic ve Keselj 21’er, Perovic ise 20 sayıyla maçı tamamladı.

Avusturalya 78 – 43 Almanya

Avusturalya’da Almanya karşısında beklemediği kadar rahat bir galibiyet aldı. Almanya için 7/32 iki sayılık atış yüzdesi ile maçı başa baş oynamak zaten çok zordu. Avusturalya ise farkı açarken 12/26 üçlük isatbetininde büyük faydasını gördü. Aleks Maric geçen maç suskun kaldıktan sonra 15 sayıyla geri döndü. Hem tribünlerde hem ekran başında zevkli bir mücadele bekleyen basketbolseverler için tam bir hüsran maçı oldu.

Angola 70 – 91 Arjantin

Scola’nın 32 sayı 8 ribaundla yıdızlaştığı maçta Arjantin, grupta farklı galibiyetlerin alındığı günde liderliğe iyice ısındı. 2 Eylül’de oynanacak Sırbistan maçı grubu lider tamamlayacak takımı belirleyecek gibi görünüyor.

B Grubu

Slovenya 91 – 84 Hırvatistan

A Grubu ne kadar monoton geçtiyse B Grubu bir o kadar heyecanlıydı bugün. Günün ilk maçında Hırvatistan ilk yarıyı 5 sayı farkla önde bitirdi. 3. Çeyrek ile birlikte ev sahibi (!) Slovenya seyircisinin de desteğiyle karşılaşmaya ağırlığını koymaya başladı. Gerçekten burada kalabalık Slovenya seyircisi tebriği hakediyor. Genelde sessiz sakin geçen grup maçlarına renk katıyorlar. Hırvat seyirciler de her zamanki gibi damalı görüntüleriyle tribündeydiler ancak gerçekten deplasmana gelmiş gibi bir hava vardı salonda. Hırvatlar turnuvaya başladıkları uyku modundan henüz tam olarak kurtulamamışlar. Slovenya’da Vidmar performansıyla herkesi şaşırtmaya devam ediyor. Belki 9 sayıda kaldı ama mücadelesi izlenmeye değerdi. Yıldızlar bildiğimiz gibiydi Slovenya’da ama Vidmar’ın yanında Zupan’dan da bahsetmemek olmaz. Bu ikilinin katkısı ibreyi Slovenya’ya çevirdi dün. Zupan’da 8 sayı ve 4 ribaund ile oynadı ama neredeyse tamamı çok kritikti.

Tunus 58 – 71 İran

Grubun en zayıf iki takımının mücadelesini İran Haddadi’nin 23 sayı 13 ribaundluk performansıyla kazandı ve grupta ilk galibiyetini (belki de son) almış oldu.

A.B.D. 70 – 68 Brezilya

Grup safhasının belki de en çok merak edilen maçıydı ve bu beklentileri de boşa çıkarmadı. Avrupa’nın yumuşak basketbolundan ümidi kesenler “çözüm belki Brezilya’dır” diyerek umutlanmıştı. A.B.D.’de bu durumdan etkilenmiş olacak ki oyun düzenlerinin aksine beş oyuncu 30 dakika ve üzerinde sure aldı. Özellikle Kevin Durant maç boyunca sadece 36 saniye kenarda kaldı. Her ne kadar Amerikalı’lar bile “ikinci sınıf takımımız” diye adlandırsalar da bu takım mücadelesiyle alkışı hakediyor. Brezilya maç boyunca agresif bir oyunla rakibin oyununu bozmak için uğraştı ve bunda da başarılı oldu. Amerika’ya 22 top kaybı yaptırırken kendileri de 20 top kaybı ile oynayınca hesap tutmadı diyebiliriz. Bu kadar tempolu bir maçta skorun düşük kalmasının nedeni, maç boyunca iki tarafın da uyguladığı baskı sebebiyle ortaya çıkan yorgunluk diye düşünüyorum. İki takım da her çeyrekte bir öncekinden daha az sayı bulabildi. Son çeyrek skoru da sadece 9 – 9 ‘du. Herşeye rağmen son hücumda Huertas içerden oynamak yerine bir 3 sayı organizasyonu düşünseydi maç farklı bitebilirdi. Çünkü hem faul problemleri hem de yorgunluk sebebiyle uzatmada Brezilya’nın şansı o 3 sayı riskinden daha azdı. Gerçi Barbosa’nın 3/13 üç sayı yüzdesi onu korkutmuş olabilir. Tekrar A.B.D.’ye dönecek olursak savunma dirençleri ile maçı kazandılar ama fizik olarak kendilerine yakın bir takım karşısında hücumda ne kadar bocaladıklarını gördük. Bu durum diğer takımların da iştahını kabartmıştır mutlaka ama Amerikalılar sonuna kadar mücadele edeceklerini ve “ikinci sınıf” bir takım olmadıklarını gösterdiler.

29 Ağustos 2010 Pazar

FIBA 2010’da ikinci gün son maçlar…

A Grubu

Arjantin 74 – 72 Avusturalya

Avusturalya uzun süre önde götürdüğü maçta son periyotta 5 dakika boyunca sayı üretemeyince skor üstünlüğünü kaybetti ve 74 - 72 mağlup oldu. Arjantin'de Scola 31 sayı ile maça ağırlığını koyarken, Avusturalya'da Ingles'in 22, Mills'in 21 sayısı yeterli olmadı. Yine Avusturalya'nın büyük ümidi A. Maric maö boyunca sayı bulamadı.

B Grubu

Brezilya 80 – 65 Tunus

Brezilya'da Lendro Barbosa 21 sayıyla oynarken, Tunus'da Kechrid 15 sayıyla maçı tamamladı.

C Grubu

Türkiye 65 – 56 Rusya

12 Dev Adam maça tutuk başladı. Daha sonra savunmada sertliği yükseltip Rusya’nın hücumlarını bozmaya başlayarak öne geçtik ve farkı çift hanelere çıkardık. Hücumda istediğimiz oyunu oynayamasak bile yaptığımız savunmayla Rusya’nın yetişmesini engelledik. Özellikle Rusya’yı ilk yarı sonunda 22 sayıda tutmak çok büyük başarıydı. Maç boyunca suskun kalan Hidayet son periyotta oyuna ağırlığını koydu. Mükemmel savunmamız ile Rusya’ya sadece dış atış şansları verip Hidayet’in katkısı ile Rusya’nın yetişmesine izin vermedik. Uzun yılların ardından gururla söyleyebiliriz ki maç sonunda “tecrübe farkımızı“ ortaya koyarak Rusya’ya kolay basket şansı vermedik. Faul haklarımızı maç sonunda çok akıllı kullandık. Umarız bu son periyot Hidayet’in üzerinde son dönemde serili olan ölü toprağını kaldırmıştır. Şimdi bir gün aradan sonra sırada Yunanistan maçı var. Bugün ortaya koyulan mücadele ile Yunanistan maçı için de çok umutluyuz. O maç grup liderliği için de çok önemli olacak… Maçın en skorer oyuncusu 14 sayı ile Hidayet Türkoğlu oldu.
Maç istatistikleri için burayı tıklayabilirsiniz...

D Grubu

İspanya 101 – 84 Y. Zelanda

İspanya'da Marc Gasol 22, J.C. Navarro 18 sayıyla oynarken, Y. Zelanda'da ilk maçta 37 sayı bulan Kirk Penney bu maçı 21 sayıyla tamamladı.

FIBA 2010’da ikinci gün ikinci maçlar…

A Grubu

Sırbistan 81 – 82 Almanya

Turnuvanın ilk uzatmaya giden maçı (69 – 69). Hatta ilk uzatma da kesmedi (73:73). Maçın skoreri tanıdık bir isim Jan Jagla oldu (22 sayı). Turnuvaya Nowitzki'den yoksun gelen Almanya, hazırlık maçında çıkardıkları olaylar sebebiyle ceza alan Krstic ve Teodosic'ten yoksun Sırbistan karşısında zor da olsa grup sıralaması açısından çok önemli bir galibiyet aldı.

B Grubu

Hırvatistan 75 – 54 İran

Maçı baştan sonra önde götüren Hırvatistan günün en rahat galibiyetlerinden birini aldı. İran takımından Ehadadi 27 sayıyla maçın en skorer oyuncusu oldu.

C Grubu

Porto Riko 80 – 83 Yunanistan

Şu ana kadar izlediğimiz maçlar içinde en keyiflilerden biri oldu. Genelde başa baş geçen mücadelede Yunanistan tecrübesiyle son dakikaları daha üstün oynayarak önemli bir galibiyet aldı. Porto Riko’nun farkı 9 sayıya çıkarmasından sonra 3. periyotta savunmasını sertleştiren Yunanistan, son dakikalarda temasları olduğundan ağır göstererek (buna tecrübe demekle dememek arasında hala net bir karar veremiyorum) kazandığı serbest atışlar ile oyuna ağırlığını koydu. Spanoulis 28 sayıyla en skorer oyuncu oldu. Maçın kırılma anı son 1:16’da hakemlerin Porto Riko aleyhine verdiği biraz ağır kaçan teknik faul anı oldu.

D Grubu

Lübnan 59 – 86 Fransa

İlk periyodu 22 – 20 geçilen karşılaşmada Fransa maça 2. Çeyrekte ağırlığını koyarak günün bir başka rahat galibiyetini alan takım oldu.

FIBA 2010’da ikinci gün ilk maçlar…

A Grubu

Angola 79 – 65 Ürdün

Angola son periyodu 33 – 18 alarak başa baş giden karşılaşmayı farklı kazandı.

B Grubu

A.B.D. 99 – 77 Slovenya

A.B.D maça agresif bir basketbolla başladı. Slovenya bu sertliğe cevap vermekte çok gecikti. A.B.D. maçta yaptığı 17 top kaybınının 10 tanesini maçın ilk on dakikasında yapınca farkın açılması gecikti diyebiliriz. A.B.D.’nin pek alışık olmadıkları alan savunmasını uzun sure uygulamaları ise bir başka enteresan detaydı. Son konu ise Avrupa’nın üst düzey ekiplerinden Hırvatistan’dan sonra Slovenya’nın da A.B.D.’nin fizik kondisyonunun çok gerisinde kalmasına şahit olduk. Avrupa’nın taktik olarak NBA’in üstünde olduğu yazılıp çiziliyor ama fizik olarak A.B.D.’ye yetişmedikten sonra o üstün taktiklerin bir anlamı kalmıyor. Takım olarak maç boyunca baskı yaparak rakibin oyun planını bozuyorlar. Bu soruna çözüm bulacak ilk takım A.B.D.’ye bir sürpriz yapabilir…

C Grubu

Fildişi 81 – 89 Çin

Çin favori olduğu maçı Fildişi karşısında kazanırken dört oyuncusunun otuz ve üzeri dakika sure alması sonraki maçlarda yorgunluğa sebep olabilir. Jianlian Yi 34 dakika sahada kaldığı maçta 26 sayı 9 ribaund ile en göze batan oyuncu oldu.

D Grubu

Kanada 68 – 70 Litvanya

Devreyi 43 – 33 geride kapatan Litvanya 4. Çeyreğin başında Kanada’yı yakaladı. Skor 70 – 68’e geldikten sonra son dakika içinde 3 atıştan faydalanamayan Kanada için mağlubiyet kaçınılmaz oldu.

28 Ağustos 2010 Cumartesi

FIBA 2010’da ilk günün ardından en büyük sürpriz Fransa’dan…

A Grubu

Avusturalya 76 – 75   Ürdün

Avusturalya’da göze çarpanlar A. Maric (23 Sayı, 9 Rib.) ve D. Andersen (22 Sayı, 9 Rib.) oldu. Brad Newley ise 18 dakikada 2/3 2 sayı, 0/2 3 sayı, 3 ribaund, 1 top kaybı ve 4 sayı istatistikleriyle oynadı. Abbas 20 sayı, 10 ribaundluk performansına karşılık son saniyelerde üst üste kaçırdığı basketlerle Ürdün’ün hedef maçında galibiyeti getiremedi.

Angola         44 – 94   Sırbistan

Sırbistan galibiyeti beklenen sonuçtu ancak 50 sayılık fark turnuvaya yakışmadı.

Almanya      74 – 78    Arjantin

Başa baş giden karşılaşmada Almanya 74 - 74'ten sonra son iki dakikada sayı bulamayınca karşılaşmayı Arjantin galibiyetle kapadı. Delfino'nun 27, Scola'nın 20 sayısına karşılık Almanya'da Greene 20 sayıyla oynadı.
B Grubu

Tunus           56 – 80  Slovenya

Slovenya öncelikle yüksek sayıdaki seyircisiyle sonra Vidmar’ın performansıyla şaşırttı. Tunus karşısında galibiyet normal ama Vidmar’ın 15 sayı 7 ribaundluk performansı ve özellikle yüksek yüzdesi sürpriz oldu.

A.B.D.        106 – 78   Hırvatistan

“Rüya” olmayan takım Hırvatistan karşısında fiziksel üstünlüğünü çok iyi kullandı. A.B.D. 12 oyuncusunu 22 ile 11 dakika arasında değişen sürelerde oynattı. Hırvatistan A.B.D.’yi az da olsa zorlayabilecek ekiplerden biri olarak görülüyordu ama 2. çeyrekte sadece 6 sayı bularak maça erken havlu attı. İkinci yarı A.B.D. antremanı havasında geçti.

İran              65 – 81    Brezilya

Brezilya ilk dört yolunda İran’ı rahat geçerek beklenen bir galibiyet aldı.

C Grubu

Yunanistan   89 – 81    Çin

Yunanistan’ın 39 (otuzdokuz) üçlük atış kullandığı (sadece 29 adet 2 sayılık atış kullandılar)karşılaşmada Çin belki de düşük faul yüzdesine teslim oldu. (24/35) Son dakikalarda Yunanistan kullandığı dış atışlarda isabet bulamayınca Çin son çeyrekte bir ara öne geçmesine rağmen son dakikaları daha akıllı oynayan Yunanistan grubumuzda önemli bir galibiyet almış oldu. Maçın en iyi performansı ise New Jersey’de forma giyen Jianlian Yi’den 26 sayı ve 14 ribaund ile geldi.

Rusya         75 – 66     Porto Riko

Rusya beklemediği bir sonuca doğru giderken son çeyrekte maçı çevirdi diyebiliriz. Porto Riko’nun oyun düzeni son derece “düzensiz” olsa da bireysel yetenekleri ile maça tutundu. O yetenekler maçın son 6 dakikasında sadece 5 sayı üretebilince de kaçınılmaz son geldi.

Türkiye       86 – 47     Fildişi

Dişimize göre bir değildi zaten Fildişi ama böyle iyi başlangıçlar bu tip turnuvalar için önemli. Rusya maçı öncesi moral bulduk. Ömer 18, Ersan 17 sayıyla oynarken 2 sayılık atışlarda 17/44’lük istatistiğimiz ise sert (?) savunmaya rağmen düşündürücüydü.

D Grubu

Y. Zelanda   79 – 92    Litvanya

Y. Zelanda’da Kirk Penney 1/9 üç sayılık atış yüzdesine rağmen 37 sayıya ulaşarak enteresan bir istatistik ortaya koymuş. Litvanya ise bildiğimiz gibi. Kleiza 27 sayı 8 ribaundla takım liderliğini üstlenmiş.

Kanada        71 – 81    Lübnan

Kötü bir hazırlık döneminden sonra eski dost Tab Baldwin takımı biraz toparlamış. Grup 4.’lüğü için son derece önemli olan maçı son çeyrekteki performansıyla lehine çeviren Lübnan’ın önünde tek engel Baldwin’in eski takımı ve öğrencisi Vucinic’in çalıştırdığı Y. Zelanda maçı olacak. 31 Ağustos’da oynanacak maçı yayınlnırsa kaçırmamanızı tavsiye ediyoruz.

Fransa         72 – 66    İspanya

Günün en büyük sürprizi Fransa’dan geldi. İspanya neredeyse bütün maçı önde götürmüşken Fransa onları son çeyrekte yakaladı. 01:43 kala Rudy Fernandez’in faul üstüne teknik faulü ile arayı açan Fransa son dakikalardaki taktik faulleri sayıya çevirince karşılaşmadan galibiyetle ayrıldı. İspanya’nın 2 sayılık atışlarda %35, serbest atışlarda da %53 gibi düşük yüzdelerle oynaması da mağlubiyetin ana faktörlerinden gibi görünüyor…

Turgay Demirel'den Referandum Rezaleti

Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel'in Başbakan'ın ziyaretinde yaptiği "gaf"ı Kanal D Haber linkinden izleyebilirsiniz. (kaynak: salsabasket)

Bir Federasyon Başkan'ı bu halde ise o federasyonun özerkliğinden söz etmek mümkün müdür? Elbette değildir...
Bir Federasyon Başkanı spora siyaseti bir başbakandan daha fazla sokabilir mi?  Evet videoda 8'inci dakikaya ilerlerseniz bu rezilliğe tanık olacaksınız.

Konu referandumda "evet" veya "hayır"ı tercih etme meselesi değildir. Biz sadece bu konunun yerinin federasyonlar, milli takımlar ve spor alanları olmadığını savunuyoruz.

Bir ülkenin sporu federasyon başkanı tarafından ancak bu kadar ayaklar altına alınabilir, ancak bu kadar araç olarak kullanılabilir.

Sadece üzüldüm ve utandım, basketbolu ileriye götürmek için uğraşması gereken kurumların nelerle uğraştığını görünce gerçekten utandım... 

FIBA 2010 Canlı Maç İstatistikleri

FIBA canlı maç istatistikleri için burayı tıklayabilirsiniz.

FIBA internet sitesinden canlı istatistik izlemek için hazırlanan programdan giriş sıkıntısı yaşayanlar buradan daha basit bir versiyonla maç istatistiklerini takip edebilirler.

Her ikisi içinde "register" zorunluluğu olduğunu hatırlatalım.

26 Ağustos 2010 Perşembe

Evren Büker ve Cevher Özer Kamptan Ayrıldı

Dünya Basketbol Şampiyonası'na saatler kala Türk Milli Takımı'nın kadrosu da netleşmek üzere. Barış Ermiş'in davet edilmesiyle takımda kalma şansı düşen Evren Büker dün affını isteyip ayrıldı. Evren iki gün dinlenip yeni takımı Medical Park Trabzonspor'un kampına katılacak. Kadroda yer verilmeyecek bir diğer isim olan Cevher Özer ise dün akşam idmanına katılmayıp kamptan ayrıldı. Kadro dışı kalacak son oyuncunun ise Fatih Solak olması bekleniyor. Öte yandan önceki gün gıda zehirlenmesi geçiren Ender Arslan dün iyileşerek idmana çıktı.


Haber Sabah gazetesinden...
 
Aslında beklenen ama pek arzu edilmeyen bir ayrılıktı Evren Büker'inki. Özellikle Engin Atsür'ün sakatlığının ardından daha çok zaman bulacağını düşünürken Barış Ermiş'in kadroya ilave edilmesi biraz hayal kırıklığına sebep oldu hem Evren'de hem Evren'den beklentisi olanlarda.
 
Geçen sene Galatasaray Cafe Crown'da gösterdiği performansla taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazanmıştı. Gerçi Kaya Peker'i bile içine almayan Tanjevic denkleminde yer bulacağı pek düşünülmediği için beklenen bir ayrılık bu.
 
 Aynı durum Cevher için de geçerli. Özellikle uzun rotasyonunu (eski) Fenerbahçe Ülker'li oyunculardan kuran Tanjevic için Cevher sadece iyi bir antreman malzemesi olabilirdi. Son senelerde Beşiktaş Cola Turka'da gösterdiği müthiş mücadele onu da 12 Dev Adam arasına itmeye yetmedi.
 
Umarız önümüzdeki senelerde bu iki oyuncudan çok daha fazla verim alabiliriz.
 
Şimdi herşeyi geride bırakıp destek olma zamanı. Sıkıntılarımız olsa da evimizde oynayacağımız bu turnuvada madalya neden gelmesin?

24 Ağustos 2010 Salı

İnadına İrlanda İnadına Salona...

12 Dev Adam Dünya Basketbol Şampiyonası'ndan önce son sınavını Arjantin karşısında ver(eme)di. Aslında son saniyelere kadar her şey beklenenden iyi gitmişti. Scola ve Oberto gibi çok önemli pota altı silahlarına sahip olan Arjantin'de Oberto'nun pota altından sayı bulamaması yaptığımız sert savunmayla açıklanabilir.


Arjantin'in bench katkısı da tam bir soru işaretiydi. Prigioni dışında baskı altında top çıkarmakta çok zorlandılar. Bizim her maç Hidayet'ten beklediğimiz katkıyı Delfino 30 sayı 8 ribaund (veya istatistiklerde geçtiği şekliyle "hava topu" diyelim) ile Arjantin hanesine yazdırdı. Hidayet'ten benim şahsi beklentim ise bu rakamlara ulaşmasından ziyade son dakikalarda takımı ayakta tutmasıydı. Belki Hidayet'ten beklenilen daha önceleri Harun Erdenay veya İbrahim Kutluay'ın yaptığı gibi skor yükünü çekmesi olabilir ancak o bu görevi her maç üstlenecek bir yapıya veya oyun tarzına sahip değil. Gerçi son saniyelerde de görüldüğü üzere "el yakan" topları potaya gönderme cesaretine ve yeteneğine sahip başka bir oyuncu da yok.

Kerem Gönlüm ise kendisinden beklenmeyen bir pozisyonda beklenenin üzerinde bir performans sergiliyor. Ersan İlyasova rolüne soyunan Kerem'in yaptığı katkı küçümsenemese de yeterli olup olmadığı tartışılır.

Tanjevic ise bu maçta doğru zamanlarda aldığı molalarla alışılmışın dışına çıktı. Fakat o molaların da oyuna katkısını pek göremedik.

Maçın sonunda yaşananlara ise ayrı bir paragraf açmak gerekiyor. Her şey güzel gidiyor dediğimiz anlarda Uğur Özen'in Arjantin aleyhine çaldığı düdüklerle maçın havası bir anda değişti. Fark çift hanelerden bir anda beş sayıya indi ve o son hücumlarda biz daha topu bir kere sektirmeye fırsat bulamadan potamızda beş sayı birden gördük. Hazırlık maçı da olsa "kazanılmış" bir maçın konsantrasyon eksikliğiyle elimizden gitmesi üzerinde durulması gereken bir konu. Turnuva sırasında yapılacak benzer bir hata oyuncularımızın maçların çoğunu tribünden seyretmesine neden olabilir.

İki uzunu da beş faulle oyun dışı kalmış bir takıma karşı içerden oynamamak ise ayrı bir şaşkınlığa sebep oldu bizde. Dış şut sevdası ve uzatma dakikalarında oyuncuların oyuna küsmesi başa baş gidecek maçlarda başımızı ağrıtabilir. Şu kalan bir hafta da oyuncuların turnuvaya "duygusal" olarak da hazırlanmasını beklemek çok mu iyimserlik olur.

Sonuç olarak bu bir hazırlık turnuvasıydı ve amaç eksikleri görmekti ki bol bol görüldü. Altı senede bir türlü giderilemeyen bu eksiklerin bir haftada giderilmesi en büyük umudumuz. Bir çok takıma göre çok daha üstün olduğumuz 3-4-5 numaralı pozisyonları kullanmaktansa daha zayıf kaldığımız kısalarla maç kazanmaya çalışmak bana biraz hayalperestlik gibi görünüyor. Yine de her turnuvanın havası başka olur ve iyi bir başlangıç bizi beklediğimiz noktalara getirebilir.

Biz yaptığımız basit hataları yapmazsak yarı final çok uzak sayılmaz. 28 Ağustos Cumartesi günü oynayacağımız Fildişi Sahilleri maçını sabırsızlıkla bekliyoruz. Artık her şeyi geride bırakıp önümüze bakmamız gerekiyor ve bu çocuklar her türlü desteği hakediyorlar. "İrlandalı" olan olmayan herkesin o salonda bu çocuklara destek olacağını, eleştirinin "anlayana" fayda getirceğini bazıları bilmiyor. Lütfen bilenler bilmeyenlere anlatsın...

20 Ağustos 2010 Cuma

Tercümansız, Türkçe sövecek biri lazım bize...

Benim ümidim kalmadı. Bu Frank Rijkaard Türkiye'ye fazla. Karpaty Lviv maçı bunu gösterdi. Acı ama gerçek bu.


Dikkat ettim dün ilk defa tribün tepkisi teknik direktöre değil oyuncuya yöneldi ve haklıydı da... İşin daha da kötüsü yabancı oyuncular alkışlandı (sonuna kadar hakederek) ve "bizim" yerliler ıslıklandı (malesef yine hakederek).

Dün akşam "Güzel oyun futbol"un Türkiye'ye veda gecesi gibiydi. Çünkü bu "güzel oyun" malesef bizim futbolcularımızla olmuyor, olamıyor... Hızlı pas, tek pas, ayağa pas... Beğenin veya beğenmeyin Dünya'nın belli başlı bir kaç antrenöründen biri olan Rijkaard'ın futbolculardan isteği bu ve ne kadar basit değil mi? Değil. Nesini anlamıyor futbolcular bilmiyorum ama işte bu kadar basit olmuyor...

"Hızlı pas" diyor adam, futbolcu önce sağına sonra soluna dönüyor, o arada topu kontrol etmeye çalışıyor, zaten iş işten geçmiş oluyor...

"Tek pas" diyor adam, futbolcu bu sefer önce soluna sonra sağına dönüyor, yine top dolaşıyor ayağa, "ah be top, dolaşma ayak altında işte"...

"Ayağa pas" diyor adam, en acıklısı da bu... O top ya beş metre öne ya iki metre geriye gidiyor ya da başın bir metre üstünden geçiyor... Olmuyor işte...

Rijkaard boş gözlerle izlemeye başlıyor olanları. Bir yandan kafası başka yerlere gidiyor; "Hakikaten! Bu Sivas'taki adam niye habire üzerime yürüyor?" Vallahi bilsem cevabını ben yazacağım ama ben de bilmiyorum!

Aynı anda Neeskens kağıda kaleme sarılmış bir senedir aynı taktikleri anlattığı oyuncuya oyuna girmeden hala bir şeyler anlatmaya çalışıyor, bir ümit bu sefer anlar diye... Olmuyor... Dönüyor önce ansiklopedi kıvamına gelmiş taktik tahtasına bakıyor, sonra oyuncuya bakıyor, vazgeçiyor, "gir oyuna" diyor oyuncuya... Olmayacağını bile bile... "Kader"i öğreniyor Türkiye'de...

Takım taç atamıyor, duran topta yerini bulamıyor, pas atamıyor, top durduramıyor, verkaç yapamıyor, nereye koşacağını bilemiyor... Kötü niyetli olsan bu futbolcular teknik direktörü göndermek istiyor diyeceksin, diyemiyorsun... Sakın bunları teknik direktör öğretir demeyin. 18-19 yaşında bunları yapamayana futbolcu demiyorlar yeryüzünde. O yüzden "A" takım diyorlar son yaş grubuna. Temel eğitimini tamamlamış futbolcu topluluğu olması gerekiyor. Nerede görülmüş profesyonel futbolcuya A takımda taç nasıl atılır öğretildiği.

Öte yandan yabancı futbolcu futbolu biliyor. Dün gece Kewell iki asistini de bakmadan yaptı. Basit düşündü. Orta yaparken topun atılacağı üç yer vardır. Ön direk, arka direk, penaltı noktası... Kewell pasını atarken bu noktalara oyuncu gider diyerek gönderdi topları, 2 metre arkasına değil tam oraya. Orada olması gerektiğini bilen tek futbolcu vardı sahada, Baros. Oradaydı ve golleri attı. Bu kadar basitti aslında. Nereye atması gerektiğini bilen bir adam tam oraya atabildi ve orada olması gereken adam oradaydı... Bu kadar basit onlar için futbol.

Aynı Rijkaard geldiğinden beri sağ bek istiyor mesela. Sağ bek olmayan Sabri'yle idare et diyorlar, üstüne Uğur'u satıyorlar. Transfer var mı? Yok.

Golcü gerekiyor, Nonda'yı gönderiyorlar, gelen var mı? Yok. (Mehmet Batdal geldi desen o tribün beni de ıslıklar. İstekleri çok basit; bayat balık gibi bakan adam istemiyorlar, gözünden ateş çıksın istiyorlar)

Ağustos'un 20'si olmuş ihtiyaç duyulan transferler yapılmamış, Rijkaard "bir sorun var herhalde, transferler yapılmadı" diyor tercüman çevirmiyor. Ayıp olmasın yönetime diye. Ama taraftara ayıp oluyor ve taraftar bunu farkediyor...

Rijkaard'ın Galatasaray'a en büyük belki de tek iyiliği bu oldu. Taraftar bu yalnız adamın ne kadar basit şeyler istediğini ama yapılmadığını anladı. Taraftar teknik direktör göndermekle bu işin çözülmeyeceğini anladı. Taraftar sıkıntının başka yerde olduğunu anladı. Bu yüzden dün ilk defa Rijkaard'a değildi tepkisi. Adnan Sezgin ve yerli futbolcuları ıslıkladı. Taraftar dün gece uykusundan uyandı. Darısı yönetime...

Rijkaard saat geç olmadan sen dön ülkene! Söylemedi deme, bunlar seni üç vakte havaalanına bırakırlar. Git kendini kurtar. Sen git ki Galatasaray'ın başına bizden biri gelsin. "Vatan, millet, sakarya" ile çıkarsın oyuncuları sahaya, devrede de ana avrat düz gitsin. Başka dilden anlamıyoruz biz. Tercümansız, Türkçe sövecek biri lazım bize...

8 Ağustos 2010 Pazar

Demirel’in Millileri ve İrlandalı Bizler…

Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel’in bugün Hürriyet Gazetesi Pazar ekinde bir röportajı vardı.


Meriç Tunca pazar tatili kıvamında sorular sormuş Turgay Demirel’de her zamanki gibi kendisini ay-yıldız ile özdeşleştirerek başımda ağrılar yaratan cevaplar vermiş. Bir de “espri” eklemiş; İrlanda pasaportlular maça gelmesin (!)…

Milli Takım’ın sahibi Demirel değil…

Sayın Turgay Demirel bu politikaları 18 senedir yıllandığı koltuğunda iyi öğrenmiş. Federasyon’u eleştirenler Milli Takım’a destek vermiyor gibi ipe sapa gelmez bir sonuç çıkarmış. 12 Dev Adam’ı tekeline almış. Turgay Demirel’i beğenmeyen milli maçları seyretmesin! Eleştirenler Milli Takım’ın durumunu görüp sebep olduğunuz yıkımlardan en az zararla nasıl çıkarız diye düşünüyorlar. Milli Takım Turgay Demirel’in şahsi takımı değildir, 70 milyonun takımıdır ve o 70 milyon ne söylerse söylesin sizin bu takıma verdiğiniz zarardan daha fazla zarar veremez…

Preldzic için Fenerbahçe’ye kıyak geçildi…

Kimse itiraz etmesin. “Preldzic’i Fenerbahçe için değil Milli Takım için Türk yaptık” demişsiniz, inanmadık. Sayın Demirel, Milli Takım kampta Preldzic nerede? Şimdi Fenerbahçe Ülker’e yapılan kıyak sebebiyle Galatasaray Café Crown’ın sırada olduğunu biliyoruz. Ardından diğer takımlar da gelecek mutlaka. Ligde bulunan 16 takım da bu uygulamaya bir iki sene içinde geçecek, sonuçta onların da hakları…Bu saçma sapan kararla Beko Basketbol Ligi’nde forma giyebilecek (her takım hakkını kullanırsa) 16 Türk oyuncunun önünü kapattığınızı nasıl görmezsiniz?

Mehmet Okur’u daha önce Milli Takım’a almayan kimdi?

Rüya Takım’ın gelmemesi konusunda yine balık hafızalılar için bir cevap vermiş, şaşırdım kaldım… Yıldızların eksikliğini dert etmememiz gerektiğini söylemiş. Ne de olsa bizde de (kendi ifadesiyle) “NBA yıldızı” Mehmet Okur eksikmiş ama dert etmiyormuşuz. Bizim millet bu kadar saf mı anlamıyorum. Mehmet Okur’u en formda olduğu dönemde Milli Takım’a almayan başkası mıydı Sayın Demirel? Ayrıca doping cezası nedeniyle bir senedir maç yapmamış bir Kerem Gönlüm’ü takıma alıp şu anda Türkiye’nin en önemli uzunu Kaya Peker’i takım dışında bırakan kimdir?

Şampiyona sırasında Abdi İpekçi’nin parkeleri Sinan Erdem’e taşınacak!

Gururla tanıttıkları spor salonlarının durumu ise ayrı bir hikaye… Sinan Erdem Salonu için şöyle söylemiş Harun Erdenay: “Parkeler, basketbol kalitesini olumsuz etkileyecek düzeyde kalitesiz. Bu yüzden değiştirilmesi gerekiyor. Bunun için ilk raundun oynanacağı Abdi İpekçi Salonu’ndaki karşılaşmalar tamamlandıktan sonra bu salondaki parkelerin sökülerek Sinan Erdem Salonu’na monte edilmesi gündemde. Böyle olursa finallerde bir sıkıntı olmaz.” Bu çözümü nasıl buldular gerçekten benim kafam almıyor. Parkeler yenilenecek deseler bile problemin kabullenilmesi açısından olumlu bulunabilirdi ama parke taşıma işi hakikaten inanılmaz…Haber için; http://salsabasket.blogspot.com/2010/08/sinan-erdemde-parkeler-degisecek.html

Sonuç olarak Sayın Demirel ay-yıldız kalkanının ardına saklanıp bunlardan kurtulamazsınız! Sizi bu federasyonun başında görmek istemeyenler İrlandalı değil son derece vatansever insanlardır…Önce Meriç Tunca’nın sorduğu kadife gibi soruları değil, can acıtan sorulara açıklık getirin…

Pazar Pazar size de baş ağrılarına maruz bırakmak istemem ama meraklılar için röportajın web adresi de aşağıda;

http://www.hurriyet.com.tr/spor/basketbol/15506023.asp?gid=373

6 Ağustos 2010 Cuma

Aykut Cim Bom’a Rijkaard Fener’e!

Galatasaray OFK Belgrad rövanşını beş golle aşarak play-off turuna kaldı. Mehmet Batdal ilk resmi golünü attı, Harry Kewell uzun bir sonra Milan Baros’un yokluğunda golcü sıkıntısına care olabileceğini gösterdi… Ancak fizik kondisyon yetersizliği göze çarpıyordu.


Aslında ilk maçın skoru 5-1 olsa kimse yadırgamazdı. Çünkü rövanşa nazaran ilk maçta oynanan oyun bunu daha fazla hakediyordu. Sonuçta Belgrad ekibi son derece mütevazi bir takım. Young Boys kadar organize değiller ve teknik açıdan da onların üzerinde sayılmazlar.

Bir parantez açarak şunu da ekleyebiliriz Young Boys aslında Rijkaard’ın oynatmak istediği düzende oynuyor. Hızlı paslar, araya atılan toplar, toplu hücum, toplu savunma, total futbolun tüm gereklerini yerine getiriyorlar, sadece biraz daha yetenekli ayaklara ihtiyaçları var. Galatasaray transfer için dünya turuna çıkmışken sadece Lorik Cana’nın maliyetine komşunun rakibinden 2-3 tane istediği özellikte oyuncu alabilirdi. Transfer sezonu devam ederken hatırlatmış olalım…

Tekrar Galatasaray’a dönersek; Savunma 5-1’lik galibiyete karşılık hala S.O.S. veriyor. Böylesine zayıf rakipler bu kadar pozisyon bulabiliyorsa üst turlarda sıkıntı daha da büyüyeceğe benziyor. Ağustos ayına geldik hala transferler sonuçlanmadı, bu konuda Rijkaard’a yüklenmenin bir alemi yok. Bu konuda şikayette bulunacaklar için adres Adnan Polat ve Adnan Sezgin.

Gelelim oyunculara; Mustafa Sarp müthiş mücadele ediyor ancak ondan daha iyi bir futbol beklemek hata olur. Çünkü teknik kapasitesi buraya kadar. Maçtaki asisti göz doldurdu ancak Rijkaard’ın istediği ayağa pas yapan orta saha oyuncusu görüntüsünden uzak. Hiç bir zaman da yaklaşamayacak. Bu onun kötü futbolcu olduğunu göstermez sadece bu düzene uymuyor… Tıpkı Servet Çetin gibi. Savunmadan top çıkaramadığı için yaptığı hatalar ciddi problemler doğuruyor ve bu hatalar Aykut’un kale çizgisine yapışık oyunu ile birleşince seyredenlerin yürekleri sürekli ağızlarına geliyor.

Aynı şeyleri Sabri için de söyleyebiliriz. Dün savunmada yaptığı hatalar inanılmazdı. Fakat yine suçlu olarak Sabri’yi görmemek lazım. Çünkü orası onun gerçek yeri değil. Ancak senelerdir daha iyi bir sağ bek alınamadığı için iş ona düşüyor. Orta sahada Rijkaard’ın isteklerine bir çok oyuncudan daha fazla cevap verebilecek yeteneklere sahip.

Sonuç olarak Galatasaray’da oyuncularla sistem birbirini tutmuyor. Bunu Frank Rijkaard’da geldiğinden beri anlatmaya çalışıyor ama şu ana kadar dinleyeni pek olmadı. Elindeki oyuncular ya çok savunma ağırlıklı ya da tam hücum oyuncusu. Fenerbahçe’nin sahip olduğu Emre Belözoğlu, Mehmet Topuz ve Özer Hurmacı gibi çift yönlü oyuncular kadroda olmayınca sistem de oturmuyor. Gerçi bu oyuncuların da Aykut Kocaman’ın savunma ağırlıklı sistemine uyduğu da söylenemez. Ne dersiniz? İki ezeli rakip arasında gerçekleşecek bir Teknik Direktör takası iki takımı da daha yukarı taşımaz mı? Ne de olsa iki teknik adamın da ihtiyacı olan futbolcular ezeli rakiplerinde…

1 Ağustos 2010 Pazar

Hangi Altyapı?


Buca Futbol Akademisi…Son günlerin en popüler altyapı kurumu. Detaylı bilgiyi http://www.bucagenc.org/ adresinde de bulabilirsiniz. Türkiye’nin en önemli futbol projelerinden. Bucaspor altyapısı 2006 yılında Buca Futbol Akademisi adı altında bir futbol okulu haline gelmiş.

Buraya kadar herşey normal ve futbol romantizmi sınırları içinde umut saçıyor. Fakat bir de madalyonun diğer yüzüne bakalım;

BUCASPOR 2010-2011 Transfer sezonu – Gelenler (kaynak: ntvspor.net)
Bülent Uygun (Teknik Direktör)
Musa Aydın (Sivasspor) - Orta saha
Stjepan Tomas (Gaziantepspor) - Defans
Atahan Menekşe (Kocaelispor) - Defans
Carlos Alberto Fernandes (Rio Ave) - Kaleci
Victor Mendy (Metz) - Forvet
Jerko Leko (Monaco) - Orta saha
Landry Mulemo (Standart Liege) - Defans
Ömer Kahveci (Adana Demirspor) - Kaleci
İbrahim Dağaşan (Sivasspor) - Orta saha
Eduardo Fernandes Dady - (Osasuna) - Forvet
Orhan Ak (Antalyaspor) - Defans
Ragıp Başdağ (Eskişehirspor) - Orta saha
Emre Aktaş (Adanaspor-Kiralık) - Forvet
Manucho (Real Valladolid) - Forvet
Onur Tuncer (Boluspor) - Orta saha
Kamil Ahmet Çörekçi (Millwall) - Orta saha
Serkan Atak (Hacettepe) - Orta saha
Kadir Atkın (Altınordu)
Ergun Cengiz (Yeni Malatyaspor)

...yedisi yabancı toplam ondokuz oyuncu ile anlaşmış Bucaspor. Futbol Akademisi’nden gelinen noktada tüm A takım transfer yoluyla kulübe satın alınmış. Teknik Direktör de cabası…Akademinin hali bu olduktan sonra varın siz düşünün Türk Futbolu’nın halini. Bizde hala “altyapı” kavramı tesisleşmenin ötesine geçebilmiş değil.

“Büyük” takımlarda durum farklı mı? Hayır değil…

Altyapısıyla en çok övünen Galatasaray’ın şu anda kadrosunda Sabri ve Arda dışında (belki biraz da Emre Çolak) oynayan futbolcusu yok. O çok övünülen altyapı ürünlerini sadece sezon öncesi hazırlık kamplarında kafile sayısını denklemek için kullanıyorlar. Ha unutmadan, bir de saçlarını “geleneksel” olarak kazıyıp medyanın önüne malzeme olarak sürüyorlar, anlayacağınız Galatasaray'da da durum "kel"...

Beşiktaş’ta göze çarpan tek isim Necip Uysal. Onun da şansı kadrodaki yabancı bolluğu ve yerli kadronun yetersizliği…

Fenerbahçe’de ise konuşulacak kimse yok malesef. Siz sormadan hatırlatalım; Volkan Demirel Kartalspor’dan 22 yaşında, Semih Şentürk ise Özçamdibispor’dan 16 yaşında katılmış kulübe…

Diğer spor dallarında da durum farklı değil. En popüler sporcularımız; Elvan Abeylegesse, Alemitu Bekele, Melis May, Marsel İlhan (Özbek asıllı olduğunu öğrendiğimde pek şaşırmadım), Ersan İlyasova, Mehmet Aurelio, Emir Preldzic (durumu netleşmese de bu listeye girmeyi hak ediyor!) ve daha niceleri…

PAF liginin A2 rezerv lige dönüşmesi veya Buca Futbol Akademisi gibi kurumlar gerçek anlamda işlemediği sürece, Arda Turan’ı, Tuncay Şanlı’yı hatta Derya Büyükuncu’yu yerden yere vurup yukarıda bahsi geçen sporcuların peşinden koştuğumuz sürece, Nevin Yanıt’ın muhteşem başarısı hazırlık maçlarından sonra haber olarak verildiği sürece bir arpa boyu yol alamayız…

Not: Nevin Yanıt’ın haberini aldıktan sonra internette “ya o da yabancı uyrukluysa” diye özgeçmiş araştırması yapmak bile sporumuzun geldiği nokta açısından çok acı veriyor…