27 Ocak 2009 Salı

Şampiyon Kim Olsun?

Şampiyon Kim Olsun?


Turkcell Süper Lig’den ne bekliyoruz?

En azından “futbol”.

Peki hangi konuları konuşuyoruz?



Güiza sevgilisiyle 4 aydır seks bile yapmamış...

Canlı yayında nasıl soyundu?

Küpeleri de otuz bin dolarlıkmış.

Aragones Alex’le küs mü?...

Onun elini sıkmış, bunun sıkmamış...

Ümit hakemin üzerine buz sıçratmış, küfür etmemiş,...

Vay! Ensesinde isim yazılı gıcır formaya nasıl buz sıçratırmış...

“Arda bak buz sıçradı, tam buraya...”, bunun fotoğrafı da var.

“Etse de attım, etmese de attım.”

Maçı tekrar edelim...

Etsen ne olacak, lig mi kurtulacak?



İşin tuhafı yukarıdakiler ara transfer döneminde haber olabiliyor.

Eskiden olsa; “Fabregas Fener’e göz kırptı”,

“Taffarel tavsiye etti, Ronaldinho Galatasaray’a sıcak bakıyor”,

“Kaleci arayışlarını sürdüren Beşiktaş Buffon’da karar kıldı” benzeri hayal dünyamızı genişleten haberler okurduk.

Şikayet ederdik ama bugünden iyiydi.

Dediğimiz gibi, transfer döneminde bile en çok okunan haberler bunlar oluyorsa bu ligde oynanan futbol kimsenin ilgisini çekmiyor demektir ve bu da lig için çok önemli bir tehlikedir.

Bu ligin kurtuluşu sadece Anadolu’dan çıkacak bir şampiyon ile olur...

Trabzon ve Sivas bu sene buna çok yakınlar. Bu yakınlık sadece kendi çabalarından değil, üç büyüklerin “küçük” futbolları da yardımcı oluyor onlara.

Aksi takdirde itirazlar, kavgalar büyüyecek.

Üç büyüklerin kavgaları da kendileri gibi büyük(!) oluyor.

Konuyu Federasyon devirmeye kadar götürebiliyorlar. MHK kesmiyor onları, daha fazlasını istiyorlar. Hakeme meslek bıraktırmak da yetmiyor onlar için. Daha çok kelle kopsun, kan aksın istiyorlar.

Orada bize küfür edildi dedikten sonra burada misafire küfür ediyorlar.

Misafir desen, daha gelirken küfür etmeye başlıyor yolda.

Sadece bir Anadolu Şampiyonu bütün bu hataların, kavgaların, küfürlerin, çirkinleklerin üzerini örtrebilir.

O zaman diyebiliriz ki “Hatalar oldu ama en azından Anadolu’dan bir şampiyon çıktı.”

Belki o zaman gözümüzü başka yerlere çevirebiliriz.

O zaman futbolun keyfini çıkarmaya başlayabiliriz.

Yani bana soracak olurlarsa “Şampiyon kim olsun?” diye,

Anadolu’dan olsun, kim olursa olsun...



Güçlü Berk

16 Ocak 2009 Cuma

Hangisi “Büyük” Takım?

Başkan Yıldırım Demirören “iki büyük yalanı” diyerek Beşiktaş’ın büyük takımlar sınıfından çıkarılmak istendiğini söylemişti basın toplantısında.

Peki sonra ne oldu?

Beşiktaş 34 yaşındaki Yusuf Şimşek’i aldı.

Tuna Üzümcü için kimsenin itirazı olmadı, zaten oynamıyordu.

Asıl itiraz, daha önce Hertha Berlin’den alınan Aydın Karabulut için yapıldı.

Aydın, U18, U19 ve Ümit Milli takımlarında oynamış hatta uluslararası tecrübesi belki Yusuf’tan bile fazla olan gencecik bir yetenek.

Beşiktaş Yusuf’u, Trabzonspor’un ödediği paradan daha yüksek bir bedelle, üzerine de iki oyuncu vererek Bursaspor’dan satın aldı...

Tersten düşünürsek; Bursaspor, 34 yaşına gelmiş oyuncusunu, biri genç, iki oyuncu ve yaklaşık 700.000€ karşılığında satmış oldu.

Şimdi hangi kulüp oradan daha büyük görünüyor?

Bir camianın büyüklüğü elbette bir transfer ile değerlendirilemez. Kulüplerin “büyüklüğü” para pul ya da şampiyonluk sayısıyla ölçülemez.

Beşiktaş tarihiyle bu ülkenin en büyük takımlarından biridir.

Yusuf da bu sene Beşiktaş’a şampiyonluğu getirebilir.

Peki sonra?

Beşiktaş her sene 34 yaşında bir futbolcuyu “geleceğiyle” takas ederek büyük takım olabilir mi?

Biraz önce de söylediğimiz gibi, “büyüklük” şampiyonluk sayısıyla ölçülmüyor.

Bu bir anlayış meselesi...



17 Ocak 1909’da Papazın Çayırı’nda başlayan Galatasaray – Fenerbahçe rekabeti 100. yılını kutluyor(!).

Bir kaç haftadır köşe yazarları çağrıda bulunuyordu iki kulübe...

O “büyük” kulüplerden hiç ses çıkmadı.

Beraber, kendi 100. yıllarından daha görkemli bir kutlama yaparlar demiştik, yanıldık.

Belki birbirleriyle, belki de karma olarak bir İngiliz takımına karşı maç yaparlar diye düşünmüştük, yine yanıldık.

Yarı yarıya da değil beraber otururlar diye hayal kurmuştuk.

Ne gezer...

Bir yemek bile düzenleyemiyorlar.

Biz yarın dostlarımızla toplanıp, eski maçları seyredeceğiz. Beraber yaşadığımız keyifleri hatta öfkeleri hatırlayacağız.

Yani biz futbolun keyfini çıkartacağız, kutlayacağız...Size de tavsiyemiz budur.



Hani “büyük” takım olmak dedik ya...

Sayın Demirören üzülmesin, diğerleri de farklı değil.

Büyük olmanın anlamını bilen yok bu memlekette...



Güçlü Berk

7 Ocak 2009 Çarşamba

Gazze’den Ankara’ya...

Ankara’da, Türk Telekom – Bnei Hasharon maçı öncesi salonda yaşananlar için ne söylenmeli bilmiyorum.

Bu sayfalara siyasetin karışması zaten çok çirkin.

İsrail’in Gazze’de yüzlerce kişinin ölümüne sebebiyet vermesi de herhangi bir “insan” tarafından kabul edilemez.

Evet, orada yaşananları burada protesto etmek de bir hak.

Peki protesto böyle mi olmalıydı?

Büyük pankartlar, bayraklar hazırlansaydı, oradaki acıyı anlatan resimler olsaydı, Telekom siyah formayla çıksaydı, tribünler için hazırlanan bestelerle İsrail kırk dakika protesto edilseydi...

Bunlar, fotoğrafları gördüğümde ilk aklıma gelenler oldu.

Sahaya atılan bir tane “ayakkabı”, son günlerin moda protestosu diye düşünülebilir. Ancak sahaya girip, oyuncu kovalamaya kalkışmak bizi yine haklıyken haksız duruma getiriyor.

Gazeteler Telekom’un hükmen galip sayılacağını yazıyor ama hep bir şüphe var.

Sonuçta İsrail lobisinin basketboldaki gücü tartışılmaz. Saha boşaltıldıktan sonra hakemin çağrısına rağmen sahaya gelmemeleri bizim için şans. Sonuçta hakem sahayı güvenli bulup bu çağrıyı yapıyor.

Ancak ULEB’de gazetelerin çekimserliğiyle paralel bir açıklama yaptı. Bu durumlarda “hükmen galibiyet” olacağını söylese de maçı tescil etmemesi bizde de bir şüphe uyandırdı.

Can güvenliği bahane edilerek tersi bir sonuç çıkması ihtimali de var. Türk takımlarının daha önce de yaşadığı sıkıntılar göz önünde bulundurulursa bu işe zamanında müdahale edilmesi gerekir.

Federasyon yetkilileri ULEB’le sürekli temastadır ve lobiye yenik düşen bir karar çıkmayacaktır diye umuyorum.



Hüseyin ve Preldzic...



Bizim bu görüntüleri beklediğimiz maç ise Galatasaray Cafe Crown – Fenerbahçe Ülker karşılaşmasıydı. Maçta ciddi bir olay çıkmaması sevindiriciydi. Şu küfürü de tamamen kaldırabilirsek derbiler gerçekten keyif vermeye başlayacak.

Hüseyin Beşok takımını sırtlayınca dengeler bozuldu. Fenerbahçe Ülker de süpriz bir isim, Emir Preldzic belki de geldiğinden bu yana ilk defa bir lider gibi oynadı. Kimse eşlik etmeyince de işler kötü gitmeye başladı.

Fenerbahçe takımı Ayhan Şahenk’in potalarından dert yanıyor. Elinde Oğuz, Semih, Mirsad gibi uzunlar varken bu kadar dış atışa dayalı bir basketbol oynarlarsa başka salonlardan da şikayet etmeye başlayacaklar.

Semih bütün maç boyunca çok gergindi ve önemli anlarda yaptığı hatalar Fenerbahçe Ülker’in maçtan kopmasına neden oldu. Büyük hedefleri olan oyuncular, bu işin bir savaş değil spor olduğunu unutmamalı, zaten “tecrübe” diye de buna deniyor...

Galatasaray Cafe Crown, Koray Mincinozlu’ya bu galibiyetle “hoşgeldin” demiş oldu.

Murat Özyer çok beyefendi ve değerli bir antrenördü. Sezon başında yaşananlar hem Galatasaray hem Murat Özyer ismine yakıştırılmamıştı. Bu sebeple ayrılıktan sonra iki taraf adına da sevindik diyebiliriz.



Güçlü Berk