Bir takım düşünün;
Sezon daha yeni başlamışken teknik direktörün yardımcıları gönderilmiş,
Takımı Futbol A.Ş. Genel Müdürü kuruyor dedikoduları yayılıyor.
Geçen sezon kendi takımını analiz edemeyen, stoperi, sağ beki “ön libero” oynatan, sonunda da istifa eden eski teknik direktörü, teknik danışman olmuş,
Rakipleri analiz etsin diye…
Bir de ligin formda golcüsünü tavsiye ediyor takıma, belki de yine “ön libero” için.
Peki bu takımın teknik direktörü ne yapıyor diye merak ediyor insan.
Sonra da yönetim diyor ki; Biz teknik direktörün arkasındayız, bu sene UEFA’da da final oynayacağız…
Bu şartlar altında bırakın taraftarı, oyuncuların önce teknik direktöre sonra da bu hedefe inanması çok zor görünse de Galatasaray inanılmaz bir istekle başladı maça. Barış lig maçından sonra bu maçta da Arda ve Sabri’yle birlikte takımı o ruhsuz oyundan kurtarmış ve hareketlendirmişti.
İlk yarıda ki baskı ve mücadele gol getirmese de hepimize yeniden umut aşıladı. İkinci yarıda ki penaltı golü bu arzunun hediyesiydi. Sonrasında Hertha’nın yakaladığı pozisyonlar heyecan yaratsa da Berlin’de bulduğumuz final umudunu kaybettirmedi.
Türk taraftarlar Hertha Berlin’i “auf Wiedersehen” (güle güle) diye uğurlarken yazının başında bahsettiğimiz sıkıntıları unutup bir an için de olsa maçın keyfini çıkartmaya bakıyoruz…
Metalist maçı umarız liderlik şansını Galatasaray’a kaybettirmez. Şampiyonlar Ligi’nden gelecek rakibe göre UEFA gruplarından bir üçüncüyle oynamak büyük avantaj olur. Bu futbolu istikrarla birleştirmesi Galatasaray için finalde belki de Fenerbahçe’yle gerçek bir “dünya derbisi” oynamasına sebep olur.
Güçlü Berk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder